1 Ekim 2010 Cuma

BİYOTEKNOLOJİDEN YARARLANMADA BAZI ÜLKELER GEÇ KALMIYOR!

• Tarımsal biyoteknoloji, özellikle girdi maliyetlerinin düşürülmesindeki başarısı nedeniyle hızlı yayılışı devam etmektedir. Bunun ana nedeni, transgenik ürün tarımı yapan ülkelerin tarımsal ürün açısından rekabet güçlerini artırabilmeleridir. Diğer taraftan ilaç tüketiminin azaltılması, sağlanamayan verimin gerçekleştirilmesi, araziden ikinci ürün alınabilmesi gibi bir çok artı, bu tür çeşitlerin ekilmesi için ana etkenlerin başında gelir.Üreticisine sahip çıkmak isteyen ülkeler, önümüzdeki yıllarda ilk olarak üretime sokacakları bir çok transgenik tür ve/veya çeşidi tescil etmek üzereler.

• “Hangi ülkeler hangi bitkilerle geliyor”un yanıtını aramaya dört örnekle yola devam edelim: İran - zararlılara dayanıklı çeltik; Pakistan - zararlılara dayanıklı pamuk; İndonezaya - zararlılara dayanıklı pamuk; Arjantin – virüse dayanıklı patatesle biyotek kulvarında ilk kez yer alıyorlar. Bu ülkeler yakın gelecekte kendileri için önemli bitkilerde biyotek çeşitleri üreticilerinin hizmetine sunmak üzereler. Burada dikkate alınması gereken çarpıcı noktalar var: Ürünler kendiler için geliştirilmiş. Ama bu gelişmiş teknoloji için bir bedel ödememişler mi? En azından “gen” için bir piyasanın varlığını biliyoruz.

Şüphesiz bu yeni ülkeler henüz “tek” hedefe (karaktere) odaklanmış bir genle uğraşadursunlar, gelişmiş teknoloji sahibi firmalar üç hatta dört geni birden tek çeşide transfer ederek, çok amaca servis verebilen çeşitler geliştirmişler ve yakın gelecekte üreticiye ulaştırabilecektir.

Tohumculuk firmalarının üzerinde durduğu, satabileceği çeşitleri geliştirmektir. Hiç bir üretici gereksinimi olmayan tohumu almaz. O nedenle çeşit geliştirme çalışmalarında “X sorununu çözmek için hangi gen kombinasyonu gerekir” sorusunun cevabı aranarak yola çıkılır. Bu aşamada da gereksinim duyulan genin nereden sağlanacağı arayışı başlar. Klasik ıslah çerçevesinde, aynı tür içinde var olan genlerin kullanım şansı kalmadığında, başka türlerlerden edinilecek genlerin teknolojileri ile birlikte satın alınması gerekecektir. Dünya tohumculuk sektörü bu tip uygulamalara alışıktır. Nitekim Pakistan kendi pamuk tohumculuk firmalarının ücretsiz kullanımı için bir gen satın almıştır. Bu gerçekleri özellikle gelişmekte olan bir çok ülke çok iyi değerlendirmiş ve Hindistan ve Çin gibi iki atak ülke yakın gelecekte üreticilerine aşağıdaki yeni biyotek çeşiteri sunacaklardır.

Hindistan Çin
Pamuk: zararlılara dayanıklı
Patlıcan: zararlılara dayanıklı
Patlıcan: abiotik koş. day.
Patlıcan: mantari has. Day.
Domates: abiotik koş.day.
Domates: uzun raf ömrü
Lahana: zararlılara dayanıklı
Karnabahar: zar arlılara dayanıklı
Bamya: zararlılara dayanıklı
Hardal: Erkek kısırlığı (hibrid için) Mısır: zararlılara dayanıklı
Mısır: yüksek lisin içeriği
Mısır: fitaz enzimi
Pamuk: zararlılara dayanıklı
Papaya: virüse dayanıklı
Tatlı biber: virüse dayanıklı
Domates: virüse dayanıklı
Domates: uzun raf ömrü
Buğday: yabancı ota dayanıklı
Lahana: zararlılara dayanıklı
Yer fıstığı: ??

2015’li yıllarda üreticiye sunulacak 124 yeni çeşitlerin hangi türlerde yoğunlaştığına bir göz atacak olursak: Yine pamuk (27), mısır (24), soya (17) ve kolza (5) sayısal bakımdan önde gidiyor olsalar da 15 çeşitle çeltik ve 8 çeşitle patatesin onlara erişebileceği beklenmektedir. Geriye kalan sayılar ise sebzelere ait olacaktır. 2015’lerde transgenik çeşitlerin hangi karakterlerle öne çıkacağı da merak konusu olabilir: zararlılara dayanıklılık 57, yabancı ot ilacına dayanıklılık 32, bitki içeriği 16 ve virüse dayanıkılılık 10 çeşitte gözlenebilecektir. Abiyotik koşullara dayanıklı 5, hastalıklara dayanıklı 5 ve nematodlara dayanıklı da 1 çeşidin ticarileştireceği beklenmektedir.

Türkiye ise süne – kımıl gibi kendine özgü sorunlar nedeniyle her yıl milyarlarca dolar kaybedip durur. Halbuki ülkemiz modern biyoteknolojiden yararlanarak kapsamlı ve organize bir “süneye dayanıklı buğday çeşidi geliştirme projesine” gibi Türk çiftcisini öncelikle ilgilendiren konulara eğilmek zorundadır. Böyle bir uygulama ancak ulusal bir tarımsal biyoteknoloji araştırma enstitüsü ile olasıdır. Söz konusu kuruluş ise “Biyogüvenlik yasası” taslağı içinde yıllardır bekleyip durur.
Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz